Evvelin ve sonranın sevdasını yaşadığını sanandım; Heyhat! buğulu bir geçmişin ardında kaldığımın ve.. farkına varmazlığım, aymazlığım..
Talan olmuş gönlümün virân köşelerinde bile kalmamış zerre sevgim.
Körelmiş kalemimden düşen bin parça, hasta harflerim, yasta kelimelerim, yaralı hâllerim.. düşlerim?
Oysa ben, elverir gidişlerin, dönüşlerinin sana olacağını bilirdim.. ellerim?
Hasreti tesbih yapmışken, özlemini gergefime nakşetmişken.. ihanetin.. yüreğim?
Pişmanlık mı kaldı geriye; utanç sallanırken aynada.. gözlerim?
Saksımdaki çiçeğin faniliği ile avunurken, nedir bu gül fırtınası.. hislerim?
Zaman durmuş, çalışıyor saatim.. benliğim?
Hangi düşümün kanatları beni sarıp sarmalayacak?
Hangi harflerin bütünlüğü kulaklarıma tıkanacak?
Hangi kelimeler kalbimde birikip, dudağımdan oraklanacak?
Kalbimdeki sökükleri ne ile dikeceksin ha! neyle?
Gidişlerin dönüşü sana olmasın, sen artık gözlerimde aşina değil; düşlerimde bile yabancısın sevdiğim!..
…
Herşey, mânânın muammasında kristalleşmişken;
– Anne! getir çayımı, atıp şekeri zamanı eritelim..