Bir sızı kaplar ya içini hani adını koyamadığın, ya da adını bilmediğin, hoş, adını bilsen ne olur ki? sızı bu!
Dilin söylemeye varmadığı, ya da varamadığı ki, söyleyemediği. Vardığında ise farkına geç vardığı ve muştusu diline denk, sızı bu!
Hayata yeni renkler katmak gerek, gereklilikten öte. '' ne olabilir? '' sorusuna gerek duymadan. Gereğin, erek olduğu bilinci ile. Değer katmak adına nefes alışverişine, özlemleri diri tutmak gerek.
Aheste kavramını bir yönüyle iç'e içlemek gerek, iç'lenmek işlemekten beri olsa gerek. Velhasıl bazen kaçmak gerek. ''Estetik kaçışlar'' sergilemek gerek. Serdiğin yüreği toplarken, '' nedir bu gül fırtınası?'' diye de sormadan, uhuletle yol almak gerek. Sergiyi serden geçmekle karıştırmamak gerek. Lekeli nefes almamak, koku hissini boğmamak, nahoş duyumlara tıkalı olmak gerek. Ve hatta, dil'e törpü gerek. Eğelemek değil, zira eğe, ''kemik mi bu? '' sorusuna teşne olsa gerek.
kalemi, âsâ niyetine sallamamak gerek.. ki, edebin hayâ ile eş olduğunu bilmek değil; özümsemek gerek. Velhasıl, hasıl olanla yetinmeyip duygulara denk eş olmak gerek.
Zaman önüne geçince kendi gölgenin uzunluğu avuntu, ser verip sırda boğulmaları da akrep ile yelkovana bağlamamak gerek. Ve hatta, terazinin kefelerine inat, dengede kalmaya inat gerek. Akıp giden şeyin ömür, avuntunun hezeyan olduğunu bilmek gerek.
Şerbet görüyorum şimdi; bardak aramaktansa dudakları dayamak değil, yaslayarak kana kana içmek gerek.
'' gönül gam hayretiyle dilsiz kesildi ''
Velhasıl, sevmek mi? – gerek!