Susamı eksik kelimeler kurduğumda canım çay bile istemez. Örttüm kalbimin üzerine hasreti, etrafı kanaviçeli örtüler benden beri. Hafta sonu, Cafe Esperenzadan yola çıkarken yoldan çıkacağım aklıma bile gelmedi. Yola gelmeyi bekleme tayflarından fevç fevç uzaklaşacağım gerçeği ise benden öte. Tuttuğum bardak mıydı yoksa ellerin mi, içtiğim ne idi yoksa gözlerin mi? Neyse ama herneyse, hem kime ne?
Ne menem mânâlara geldiğini bilmiyor muşum meğer kelimelerin. Hafızamın hıfz yeteneği de olmadığından okuduklarımda tıpkı yaşamım gibi an’lık, hasbel kader göreceli kavram ve nesnelerin peşinde koşturduğumdan birleşmelerin sonunda elde kalan hep piç!
Sudan sebebleri sadece içtim! Dudağımın çatlağı yerli yerinde dururken kime ne gam? Hiç alternatifim olmadı, olasılık hesaplarında hep geri kaldım. Korkarım ki, yarim namazıma da yetişemeyecek de, ben o canım meleklerle cebelleştiğimle kalacağım!
Ki, şunu da demiştik; ‘’ ihtimâl, Cennete gir dendiğin de bile/ gözlerim seni arayacak ‘peki’ demeden önce..’’
Çağrışım metodunu kullanıyorum bu ara.. Doktorum, ‘ çok zorlama ‘ derken, yüzüme yerleşen o garip gülümsemeyi kim gördü ki?
J.B diyor ki, ‘ uçlardansa aşırılıklar da telef olmak yeğdir.. ’ ben de ona ''… tir git!'' diyorum!
Bak gördün mü, yürüyor yazı yazgısınca.. Hangi renge bağlamışım endişesi henüz ruhuma dokunmamışken, alaca buğular da mavi’nin özlemini çekerken, siyah’a teslimiyet de neyin nesi?
Farkın, fark etmekten öncelikli olduğunuda mı bilmiyordun a şaşkın!? Olur olmazlarıyla aşk bahane idi a zalim! Sünepe düşlerde hazan mı olur a duygusuz! Ve ey yar!!!
…
Şimdi gidip İbrahim Ferrer dinleyeceğim.. ardına da ‘cahildim dünyanın seyrine daldım..’ bağlarım nasıl olsa.. eyvallah.