Ne çok farklı şarkılar çalıyordu da, dinlerken biz hep aynıydık… Gün geceye döndüğünde de., özlem yüreği burkarken, hasret dile dolandığında da biz hep aynıydık… Farklı hikayelerimiz vardı, dayanaklarımız da farklıydı da biz hep aynıydık… Göz göze gelirken dudaklar susardı, marifet değildi elele tutuşmak, dudak dudağa geldiğimizde de biz hep aynıydık…
Aldatılan kumlar vardır ya, savurduğunda serpilmez, çevrilen kalpler vardır tık nefes, çengele asılıp sallanan sözler vardır, bir vaktinde vakitsizlik girdabına hapsolmuş benlikler vardır da, biz hep aynıydık.
Olanca ağırlığını bıraktığında kefeye diğer tarafı kaldıramayan hafiflikler! vardır yalancı şahitler eşliğinde, eşiğine yüz sürdüğün zamanlar vardır ve herkesin koynuna sokacak bir dalı vardır. Sıradanlık da olabilir., biz hep aynıydık.
Sabah akşam aynı denize atılan taşlar vardır, taştan ziyade.. mahrem duygular vardır, mahrumiyetin gizemine gark olmuş ve mahrem’in sinesine sinmiş! Sindirilmemiş onca hengame vardı da, biz hep aynıydık.
Mutsuz korular vardır salkım saçak, ahenksiz korolar da vardır mavi oktav’a iç bükey. Kendine dönmeyen dolambaçlı yollar vardır, karanlıkta kendine yanan lambalar vardır da, biz hep aynıydık. Işık halesi kıvamında, çiğ tanesi berraklığında, ahengi zülüf yakan sözler vardır, magmasında sönmüş riyakâr! ‘gidersen çiğ damlası olurum, tüm güllere konarım’ dizeleri de vardır da, biz hep aynıydık…
Kalbin hizasında, kalbe değen ritmik atışlar da vardır ve ilginçtir biz de vardık..
Gönlümün kepezlerine vuran dalgaların ve bıraktığın kadar yarım kalmalarım da vardır..
Yoksa, yoksa biz hâlâ aynı masadayız da mektuplaşıyor muyuz?