Birçok şeyden mahrum geçti çocukluğum. Mahrumiyet bölgesinde yaşadığımdan mı, mahrumiyeti mahcubiyetiyle harmanlayan insanların ketumluğundan mı bilmem, etkilenmiş ve bu yüzden hep suskun, hep kabullenen, 'olsun' demeyi tercih eden biriyim., ele avuca sığmaz, taşkınlıklar yapan bir çocuk da olmayışım bu yüzdendir sanırım. Tabii ki, mahrumiyeti kutsamıyorum.
Özveriye bağımlı bir anne ve babanın himayesinde, öncesinde vefat eden beş kardeşin akabinde dünyaya gelmem.. yaşar ümidi ile ismimle müsemma bir hayatın başlaması.. nefes alıp vermekle ilintili bir yaşam..
Diasporalara asla aldanmadım, fikirsel çatışmalar yaşamadım; kitaplarım en sadık yaren iken. Aklım erdiğin de edindiğim ya da beynime yerleştirdiğim fikirler bana hep yeterli geldi. Odam bana yeterli geldi. Kapının ardı varsın sır olsun.
Sevdamı, özlemimi, ruhumun gel-gitlerini hep bibaşıma yaşadım. Ergen zamanlarda, yön veren sözlere meyil vermekle beraber, en iyi pusulanın kendimde var olduğu gerçeğini asla pas geçmedim.
Sıradan olmadım, sıra dışı da.. ortada olmanın sıkıcılığını da bilerek!..
Zamanı sonsuz kılmak namümkünken., erdem tayflarında gezinip, hüzün rüzgarında savrulurken, özlem üçgeninde ya da paradigma denen beşgenlerde içaçı hesapları da yapmadım.
Yerçekimine meydan okuyan duygularımdır bana kanat çırptıran. Empati en büyük kozumken, bir çift 'söz' dür, beni kördüğüm eden.
Ziyan zamanların öznesi ile gözgöze gelmeler nasıl anlamsız ise artık, telaşsız ve endişeden uzak, laf olsun diye sorduğum sorudur; bu mudur ironi?
Sebebsiz-nedensiz, olduğu kadar.. şartları zorlayalım geğine girmeden.. öz'de yürek limanına sığınıp, bağlanacığım ip'in uzatılmasını bekliyorum.. Etrafım sevgi ceninleriyle doluyken;
''Kendimleyim..'' Dudaklarıma özlemle teyellediğim söz; 'hoşgeldin'
Bir-iki-üç.. tıp! işte, o 'tıp' zamanlardayım.
Çala-kaşık duygular harmanında savrulurken dane misali, sevgi dolu elin beni toplayacağını ümid ediyorum., hasat sonu tencerede kaynamayı red etmedim. Varsın ateşte unutulayım ve o tencerenin dibi tutsun!