Başı boş saatlerin dönencesi sanırdım yazmayı; yanılmışım. Ne çok şey varmış bilmedim, ki; Ne çok harf varmış bilmediğim… Oysa ki, o harflerin ilmek olduğu kelimelerin ne menem mânâlara geldiğini bilmezdim. Ne çok mânâsı varmış harflerle ibrişim örülü kelimelerin…
Güçtür yazı yazmak; yazı yazmak güç tür!
Balyozun yanın da gül abes mi? Asla! abes değildir yazıda. Bir feverânın kuğu ile örtüştüğünü görürsün yazıda. Semânın karınca ile ahengini hissedersin yazıda. Coşarsın deli boranlar gibi dalgalarla, yârenlik eder sana yunus balığı yazıda. Kaybolana hasretin, bulunana ermenin, erdim mi? endişesinin mahkûmu olursun tılsımlı tavırlarla. Hicrette değilse harfler, mânâya merhem olur. Çıkmaz hançereden kalem izi . Âyân olur beyân. Kaç pâre olursan ol kâfî gelmez bölünmelerin; sarkacın da sallanmadıysan kelimelerin…
Geçte olsa anlarsın yazıyı, değildir ak kağıda düşmüş bir kara..
Lâl oluyor sözlerim, vasiyetimdir beni
Hatırâlarımın gömülü olduğu satırlara defnedin!…
ateşi taşımak: yazmak, yaşamak!vesselam.
evet, yaşamak gerek!
Yazı o kadar güçlü ki, en silinebilir olan kaleme bile kurşun demişler.
dil_i bela, kurşun kalem..
” şahit ol kalem! ”
göç damlayan uykularımla hemhalim şu aralarbeni kalem sahibine emanet edin