En sıradan hâliyle kuşların cıvıltısı, suların şıkırtısı ile sebebten mânâ çıkartamıyorsak, alt alta dizilmiş desteksiz kelime yığınlarının başımıza devrileceği gün gibi ortadadır. Sığ düşünceli fertlerin söylediği, '' duvarın arkasını görmüyorsam şüphem olur '' gibisinden gayri insaf bağlamında ki sözler, bir müddet sonra, o duvarı biraz daha yükseltir, toplumada sözüm ona '' felsefe/diyalektik '' diye takdim edilirse, duvarın başımıza yıkılacağı gerçeğin karesidir.
Neticeye ve ötelere '' ütopik '' değerlerdirmesi yapıp, bindikleri tek kürekli kayık ve oldukları yerde dönüşlerini '' ya tek kürekte olmasaydı?! '' gibisinden akla ziyan pişkinlikle dile getiriyorlarsa, beyhûde dönüşlerin kafada ki bulanıklığı arttıracağı, gözün fer'ini alacağı, gün ortada iken, gecenin karanlığında kaybolacakları, kaçınılmaz sonun sonsuzluğu olacaktır.
Ömürleri bu alemi hep tenteli perdelerin ardından sadece bakmakla geçmiş zevatın aksine, bizlerdeki mânâ eksenli düşünce ufkunun sürekli açık kalması, sebebi ve oluşu, Mutlak olandan bilme inancı asla körelmemeli-köreltilmemelidir…
Tefekkürün, kutup yıldızları şurada durur, Güneş doğup-batar, Merih şurdadır, Zühre şöyledir, gibisinden söz kalabalığı ile olmayacağını algılamalıyız… Herkesin alim ulema olamayacağı gerçeğinden hareketle '' Kim zerre kadar iyilik/kötülük yaparsa, karşılığını görecek '' ilahi fermanına sırtımızı dayayıp, '' zerre hayır '' lütfuna istinaden, bir '' Lâ ilahe illallah!.. '' diyelim; sonu muhakkak gelecektir…