(Sosyo-locik Kırpıntı nın devamı )
Yana-yakıla, ayıla bayıla peşine düşmüşüz Avrupa'nın.. Ağız suyumuzun şerarelerinden gözlerimiz o kadar kamaşmış ki, bahtı kara aydın! larımız, illede Avrupa deyip durmuşlar, şimdilerde olduğu gibi..
Kendi elleri ile tahrif ettikleri, elde kalan '' sözde '' kitaplarını ( ki, bilinen üç kitap! ) din adamları iğdiş edip, çeşitli dalavere ve entrikalarla besledikleri o iflah olmaz bedenlerini, oluşturdukları kasvet yüklü havayı, insanlara afyon niyetine öyle güzel zerk ettiler ki, bu durum Fransız ihtilaline dek sürdü gitti..
Doğuya despot diyen Montesquieu'nin hezeyanı, diğer yandaşları tarafından da yıllarca söylendi de nihayet bizdeki temsilcilerinin üstün! gayretleri sonucunda, bizde de geçer akçe oldu vesselam..
Maddeciydik artık. Madde bağımlısıydık!
III. Selim ve Tanzimat la tavan yapan bu sakat düşünce, II. Mahmut'la geldi bağrımıza, en bağrımıza bir hançer gibi saplandı..
Mânâ, mânâsını yitirmişti. Maddenin esasına vakıf olamamış realistlerin gayretiyle, ülkemin de altında, üstünde, karasında, suyunda pupa yelken yol aldı bu akım.
Geçmişteki mânâ eksenli herşey, set olarak dikte ettirildi topluma; toplumda bu dikteyi dikte etmeden uyuşmuş olarak kabul etti.
Basit bir açılımla; kılıçla fethedilemeyen yerler, enjekte, empoze edilmeye çalışılan bu nekih ve fasık düşüncelerle, kısa sürede yerle bir edildi.
Diyalektik dendi, maddecilik dendi ve deyim yerindeyse, yeni bir '' kavim '' peydah edildi.
Bu kavim, en basit haliyle şöyle düşünemedi;
'' Bunlar daha önce bizim emir ve sultamız altındalardı. 600 yıl, 70 çeşit millet birarada nasıl tutuldu, despot olsaydık başarabilir miydik? Avrupa'nın haçını göreceğime, Türkün fesini tercih ederim denir miydi? Yıllarca teğmen rütbesindeki bir askerin komutasında ferah-feza yaşayan Arap topraklarının şimdiki hali hiç mi birşey düşündürmez? Velev ki biz despottuk! ya şimdikiler?
Şunu aklımızdan çıkarmayalım; bugün bilmem neresinden ayrılmadığımız Avrupa'nın aralarında istedikleri kadar ayrılık olsun, içlerinde taraf olarak biz varsak, topyekün bize cephe alacaklardır. Dünya harbini hatırlayın; bir cephedeki, birde masadaki hâlimizi. Bu, gün gibi aşikârdır.
İlim ve irfanda yücelmeyip, en büyük hasletimiz olan dinimizi alaşağı etmeye devam edersek, burnumuzun yerden bir karış dahi kalkacağını beklemekte abesle iştigaldir..
Avrupalının, dinlerini tahrif ederken, içtimai hayatlarının da '' var-yok '' kadar kesin çizgilerle heder olduğunu görmek için, göze ihtiyaç yoktur.
Ülkemizde topluma dayatılan, ahenge ters sözüm ona birçok yol'un, '' çıkmaz sokak! '' olduğunu bilmek için haritaya bile gerek yok ki. Ne yazık ki, elinde pusula ile kıskıs gülen Avrupa'nın gözlerine bakma şevk ve iştiyakımız ne zaman son bulacak?
'' Dini hayatlarından çıkarıp sosyo-ekonomik güç oldular '' gibisinden fasit bir düşünce ki, bizdeki aklı evvellerce tez olarak algılandı. Bu garabete kargalar bile neresi ile güleceğini şaşırır; hangi din?
Zevzek ve hayâsız Montesquieu'nun '' Türkler öbür dünyada eşek olacak! '' deyip, bizi barbar kavim olarak nitelerken, Notre Dam'ın kamburuna rahmet okutacak şekilde hâla Avrupaya karşı eğik durmak?
'' Kanunların Ruhu '' adlı kitabı yazan bu kalibresiz zâta, Kanuni'nin Şarlken'e yazdığı o cevval mektubu hatırlatmak ne kadar gereksiz; yoksa, haberi yok mu sanıyorsunuz?
Siz, '' kuyruk acısı '' nı bilir misiniz?..
Ve.. tüm bu ve bugibi teranelere aymayan bizim aydın!
Aydınımız ne münzevi oldu, ne de müceddid.. kötü bir kopya idi; silik!
Coğrafi eksiklik gibi bir vehmi, elinizin tersi ile itmenin zamanı gelmedi mi?
Elin oğlu, Hz. İsa'nın (canım feda olsun ) doğumunu, çağdaş uygarlığın başlangıcı-miladı saymış; yani? ondan öncesi yok sayılıyor bir yönüyle.. bizde, '' uyduk imama! '' edebince kabullenmişiz.. detaya girmenin gereği var mı?
Ey tarihini, bayrağını, ceddini karalayan köksüz, pespaye, sözde aydın! Y.Kemal, '' Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin '' diyor. Elhak! yaşarken köhnemek hazindir! Yaşamak, nefes alıp vermek mi?
Ey Aydın, artık '' bizim mahalleye '' gelmenin vakti gelmedi mi?
Bu olduğu gün, sana gün-aydın! milletiminde gözü-aydın!..