Her daim dediğim gibi benimkisi cahil cesareti. '' yapın-edin-şöyle olmalı-böyle olsun vb. '' sözleri sarf ederken akıl vermek, şekillendirmek adına değil, inandığım şeyleri kendi kıvamımda dillendirme isteğidir. Yoksa ben kim, elek nerde?
Şimdi bu önsöz den sonra, orta söze geçelim. Efendim malûmunuz üzere ifadeyi en etkin anlatma yolu yazıdır. Yazı, duygu ve düşünceleri -basit ifade ile- beyninizdekileri yüreğinizle harmanlayıp, el ve kalem yordamıyla yakaladığınız dür-daneleri ak kağıda serme-serpiştirme işidir. Bu da kanımca '' teşhircilik '' ibaresi ile mimlenebilir.
'' Benlik muhasebesi '' gibi önemli bir detayın var olduğu gerçeğinden hareketle kendinizce, iyi ve doğru olarak nitelediğiniz yazılarınızın hüsnü kabul görmesi, ruha ayrı bir haz, kaleme de ayrı bir gaz! verdiği yadsınamaz bir gerçektir. Aslında bu vesile ile beklenen, '' ay çok güzel yazmışınız-yine yapmışın yapacağını-yüreğine-bileğine-böbreğine ve kemerine sağlık '' gibisinden söylenecek söz '' bit '' leri yerine '' fikir '' düzeyinde birşeyler '' kara '' lansa diye düşünmüşümdür… Pek tabii ki yazanın düşünceleri ile birebir olma zorunluluğu yoktur. Benim dikkat çekmek istediğim, biraz özen gösterilmesi yolunda… Umarım buradan da '' ee ne yazıcaz? '' sorusuna kapı açmamışımdır.
Gönül dünyamız öylesine geniş ve pervasız ki, doğal olarak ruh hâli aynen yazıya yansır. Böyle olunca da, yapılan yorumlar '' kel alâka kıvamından öteye gitmiyor. Herşeyi yorumların azizliğine bağlamakta adil değil. Bazen öyle yazılar okuyorum ki, blog'un geneli ile örtüşmeyen, tanımasanız da yazılanlardan vardığımız sonuca istinaden, yazı öyle ''yabancı '' ve '' yalancı '' geliyor ki…
Genelin affına sığınarak söylüyorum; '' yormayın, yorulmayın '' Bazı yazılarda beğeninizi dile getirecek kelime bulamıyorsunuz. Fakat bunlar o kadar az ki… Dediğim gibi, bunlar benim fikirlerim, burası da benim blogum…
Şu dar düşünce ile kaybolmayalım lütfen, '' hoşuma gitti yazdım, ya da alıntıladım '' evet buna kimsenin birşey dediği yok zaten. Beğeniler sınanmaz. Demek istediğim, '' pırlanta sever misiniz? '' sorusuna genel çoğunluk '' pırlanta sevilmez mi canım tabii ki '' diyecektir. Pekâlâ, kötü bir işçilikle dizayn edilmiş aynı parça sahte olsa? Yoksa benim derdim '' olsun pırlanta pırlantadır '' diyenlere meram anlatmak değil.
Yazı yazanı ben '' gönül ehli '' diye adlandırırım; ruha hitap eder. Ehil'lerin yaptıkları kısaltmaları garibsiyorum. Oysa damarından lacivert kan akıtıp, sevgisini kuşun kanadına yükleyen duygusal insanların böylesi yapılan kısaltmaları, uzun duygularına yakıştıramıyorum.
Şunu da anlamış değilim; anlamakta istemiyorum. Zaaflarını burada şarj eden karakterler var. Örneğin '' ay bayıldım yazına, süpersin vb. '' sözleri sarfedip, karşısındakinin erkek olduğunu anlayınca küt! diye ilişkiyi kesenler var ( arkadaşları tarif için yeterli sıfat bulamadığım için es geçiyorum )
Gezinirken, size hitab eden yazılar görünce, beğeniniz adına bir iki kelam yazıyorsunuz, sanki duvara konuştunuz. İnsan '' bak beni adam yerine koyup söz söylemişler '' der ve basit bir etik kural doğrultusunda nezaketi ile orantılı olarak teşekkür eder. Hatırlatayım, bunlar yine de benim safiyane düşüncelerim. Ya da takınılan anlamsız ve burada hele hiç yeri olmayan bir kasıntı durumu seziyorum. Ama hatırlatmak isterim kasılma hâli kronikleşirse, Allah muhafaza. Velev ki buralar umuma açık, sıkışık gitmek istemiyorsanız taksiye binin demek geliyor ama içime engel olup demiyeceğim…
E tabi özgürlük, demokrasi vs. bağlamında herkes bünyesi ile orantılı olarak heybesinde birşeyler taşıyor. Yorulunca da yazıyor!..
Bazen öyle yazılar okuyorum, '' Blog '' başlığını kaldırın, sanırsınız ki rehabilitasyon merkezinden hastalara şifa olsun diye '' yazı yazın '' denmiş, garibanlarda oturup ruh hâllerini serdetmek için yazmış da yazmış… Ey gönül ehli! bu tür yazılar '' döktürenler '' arka cebinize koyduğunuz ruhunuzu beyhude aramayın, orda işte, el yordamıyla bile bulabilirsiniz. '' Ayrıca önemli bir hatırlatma '' ruhum ruhum! '' diye ayılıp bayılmaların çaresi burası değil. Psikolojik tahlil yapmak ne haddime, bu yüzden tüm pisik lerden ve loji lerden özür dilerim. Yaftalamayın! '' diyen reklamı görmesem, neler yaftalardım da! ama onu da yapmıyorum…
Ne demiştik? Yazı, '' teşhircilik '' tir. Fakat bu teşhir, pazarda '' gel abla gel! '' kıvamından çok öte olmalıdır. Unutmayın siz '' Gönül Ehli '' siniz.İnsanlar birbirlerinin yüz ifadelerini okur ve buna göre tepki gösterir. Algılanan mesajın yüzde 55'i sözsüz iletişimden oluşur. E, yüz falan göremediğimize göre, varın curcunayı siz hayal edin. Yazı ile anlaşmanın ne zor olduğunu fakir dile getirmişti. ( Bknz. geçmiş sayfalar )
Sonsöz, ezcümle bölümünde, onca lakırdımı bu satırlara kadar okuduğunuz için, '' gözlerinize sağlık, yüreğinize bereket, paylaşım için teşekkür, süpersiniz,vs.vs. ''
Ezici cümle; Sizi seviyorum… Allah rızası için!..
🙂 anladım
çok güzel.. :)de.. biz sizin gibi, böyle bir solukta, hissettiğimiz kadar yazamıyorsak ne yapacağız.. :utandımsimilisi kaleminize sağl… pardon!.. e ben ne diycem şimdi..;) çok sulandırmadım umarım.. :)sevgiler, saygılar.. 🙂
Herkes payına düşeni alır ve dahi bizde aldık inş !Allah rızası için,Allah razı olsun!
İnşaallah, cümlemizden razı olsun
ben size karın tokluğuna bakarım, lafı mı olur? :)da, ben niye giremiyorum blogunuza, çözemedim?
zebil writes:üzerimize alındık ve blogumuza yeni bir bakış atıp düzenledik. yazıdan kopardığımız bu kırıntılarla karnımızı doyurabilirsek ne âlâ..
zebil writes:ziyaretçi olarak bakınıyordum blogunuza, eh sonrasıda çorap söküğü zaten:) ki zaten olur da bloguma rastlarsanız muhtemelen tanırsınız. işte o zaman ben de sizi ağırlarım elimden geldiğince:)
hmm madem bu denli esrarlı olacak, eh, geldiğimde görüşürüz 🙂
zebil writes:esrarlı bi durum olduğunu sanmam.. nitekim bloguma rastlamışsız ki ben de sizi bu vesileyle tanıyabilmişim:) görüşmek üzere diyelim öyleyse:)