Bir ev düşünün ki, her gittiğinizde kapı yüzünüze tebessümle açılıyor. Üstünüz kirliymiş, düzensizmiş, güzel-çirkin, yakışıklısınız- değilsiniz, zengin-fakir, her ne hâlde iseniz, gittiğinizde, evsahibi o tebessüm eden yüzü ve gönüllere su serpen edası ile '' hoşgeldin '' diyor size…
Standart ziyaretleriniz kimi zaman aksayabilir, Öyle ya da böyle kendinizce sebepleriniz olabilir, Lâkin, o eve gitme ihtiyacı gönlünüzü sarınca, çekinmeyin gidin. Sanmayın ki size alıngan bir tavır sergilenir; asla! Yine aynı tebessüm içinde ki yüz, sizi gördüğüne hoşyâr olup, '' hoşgeldin '' diyecek size…
'' Geç oldu, daha erken vb. '' sözler demeyin. Gitmek için bir gün kararlaştırın, isterseniz hergün, çoluk-çocuk, eş-dost, akraba ya da arkadaşınızla, gidin. Sakın '' rahatsız eder miyiz? '' diye düşünmeyin. İsterseniz tek, sadece kendiniz gidin.
Dün olduğu gibi bugün de, her zaman ve zeminde, '' hoşgeldin '' sizi bekliyor…
Misafirsiniz; ayaktayken duruşunuza, eğildiğinizde tevazunuza, oturduğunuzda edebinize, hayran hayran bakıp, '' Perver '', '' hoşgeldin '' diyecek size…
Hamiş: '' Neyi istemediğinizi bilmek, her zaman neyi istediğinizi keşfetmekten çok daha kolaydır ''
Amenna ve sadakna…
Alnımızdan da öpecek değil mi şefkatle? .. 🙂
Hiç ama hiç ümitsiz olmayalım… Alnımız O’na değdiği müddetçe…
seviyorsa ev sahibinivakit varken,bekletmeden gitmeli…
Bekleten, bir bilse kimi beklettiğini… Evet, vakit varken..,